Merhaba Fakir Yazar Okurları;
Yazmak bazen en büyük dostunuz olur bu dünyada. Boş bir kâğıt ve kömür karası bir kalem bazen borçların yazıldığı bir listeye, bazen sevgili için bir mektuba, bazen bir makaleye, bazen de bir romana dönüşse de aslında tamamen yazarın kişiliğine ve o anki ruh haline bağlı olarak şekillenir.
Boş, beyaz bir sayfa kömür karasının ışıltısıyla ölüm uykusundan uyanırcasına canlanır ve nefes almaya başlar. Yalnızlık kendisine iki yeni rakip bulur. Kazanamayacağını anladığı bu savaşta geriye çekilir ve artık sadece uzaktan izlemektir onun işi. Geçmişte kaldığını ve oluşan bu yeni dostluğa karşı gelemeyeceğini anlamıştır. O zamana kadar kimseye söyleyemediklerimi tek sırdaşım olan sayfama yazdığımda kendinden geçmişçesine mutluluğunu haykırır yüzüme karşı. O, mutlu oldukça yalnızlık yok olan sıkıntı misali beni terk eder ve belki de hiç bitmeyecek bir dostluk ortaya çıkar. Bunca yıl içimde biriken ve artık sırtımda kambur misali taşıdığım sırlar kömür karasının ve beyaz bir sayfanın yardımıyla dışarı çıkarak hayat bulurlar. Artık onlar bir bütündür. Birbirlerine öyle sımsıkı sarılmışlardır ki. Bir elmanın iki yarısı gibidirler ve birbirleri için yaratılmışlardır. Biri olmadan diğerinin de bir anlam ifade etmeyeceğinin farkındalardır.
Siyah ve beyaz her ne kadar zıt renkler de olsalar kömür karası kalemim ve bembeyaz kâğıdım artık hiç ayrılmayacak iki dosttur benim için. Birbirlerinden ayrıldıklarında Azrail’in tırpanını yemişçesine ölüme mahkûmdurlar. Elbet herkes bu tırpanı yiyecektir. Zaten bunu bilerek yaşamıyor muyuz? Önemli olan ne kadar değil nasıl yaşadığımızdır aslında. Yalnız bir ömür mü geçiriyoruz yoksa kömür karası ve beyaz kâğıt gibi dostlarımızla mutlu bir hayata mı sahibiz?
Kısa Ancak Güzel bir yazı umarım beğenirsiniz. Yorum yapmayı unutmayınız.
Saygılar.
Fakir Yazar.
4 Temmuz 2017 19:16 Süleyman ÖZKAN
Yazmak, ama sadece yazmak. Ne bir takdir ne bir övgü beklemeden yazmak. İşte o zaman kendi dilini konuşuyor insan. Ancak o zaman özgür olduğunu hissediyor.
Bazen kısa bir hikaye yazmalısın, bazen bir şiir, bazen bir blog yazısı. Ama kalemin hep dürüst olmalı, insancıl olmalı, yapmacık cümlelerle kirletmemelisin o beyaz kağıdı.
Yazmak düşünmek demektir, tarih demektir, duygudur, histir, insan oğlu insan olmaktır.
Bende varım demektir. Yaşıyorum, fikrim var, duygularım var, hislerim var, isyanlarım var, mutluluklarım var demektir.
Kömür karası kalem ve beyaz kağıt birleştiğinde, ardında inkar edilemez bir kanıt bırakır.
Bir belge, bir imza, bir bildiri, tarih den bir not.
İnsan hep yazmalı, yazmayı istemeli. Yazıyla olan her şey ne kadar güzeldir düşünürseniz.
Örneğin gençliğimizde kız arkadaşlarımıza yazdığımız mektupları düşünün. Hiç bir şey o kadar masum, o kadar büyülü, o kadar temiz ve unutulmaz olamadı. Sevgiliye yazdığımız beyaz kağıtlar kayboldu belki, ama o kömür karası kalemin izi hala yüreklerimizde.
Hepimiz yazmayı ve yazmalarını istemedik mi?.
Askerdeki oğlundan mektup bekleyen anneler, anne babasından, sevdiğinden mektup bekleyen evlatlar, hep yazmasını istemedi mi sevdiklerinin.
Kutsal kelamlar yazıya dökülmedi mi?.
Velhasıl yazmayı anlatmak için bile, sayfalar dolusu yazmak yetmez.
Çok beğendiğim bir makale olmuş, kalemine sağlık.
4 Temmuz 2017 19:18 Fakir
Teşekkür ederim. Seninde kalemine sağlık döktürmüşsün makale kadar yazmışsın 🙂
16 Ağustos 2018 13:00 Dinçer Karaköy
yazmak için yazanlardan korusun Allah